12:37

ARDA 1,5 YAŞINDA!

Öyle tuhaf geliyor ki bunu söylemek... Arda artık 13 eylül 2008 itibarıyla 1,5 yaşında artık ayları bıraktık.... Daha dün gibi 4,5,6,7 aylık derken bi de bakmışız Arda büyümüş....
O kadar büyümüş ki artık ne istediğini rahatlıkla anlatabiliyor ve beni şaşıtmaya devam ediyor. Azı dişlernden bir tanesini çıkarttı ve demek ki bir tanesini çıkartana kadarmış herşey, şimdi çok iyiyiz...
Hafta sonunu çok güzel geçirdik, oyun oynadıysak da beraber, iş yaptıysak da beraber yaptık. Oğlumun böceklerle, kelebeklerle arası çok iyi, nedenini anlamadığım şekilde evde bir böcek v.s görsün kahkahalara boğuluyor ve hayvancığı pes ettirene kadar peşinde geziyor. Dün mesela tüm çabalarıma rağmen bir adet kelebeği öldürmek üzereyken yakaladım ( oynadığını sanıyor tabiki bizim ki... ) Elimde oklava vardı, istedi elimden ben de niye istedi acaba oynayacak herhalde dedim, o ara başka bir odada işim vardı gittim ve bi geldim ki çıkmış koltuğun üstüne duvardaki kelebekle oynuyor, hayvan bezmiş tabi atmış kendini çekyatın üstüne oklavayı dürtüyor, elini de değdirmek istemiyor ondan oklavayı almış beyimiz meğer...
Dün sabah kalktı mesela bilgisayarın başına geldi, "otuuuğğh" dedi, oturttum bilgisayar sandalyesine, kapalı tabi klavye ve fare ile oynuyor, sürekli de ekranı gösterip "aç aç" diyor, ben de "açılmıyo bozulmuş oğlum" diye ısrarla tekrarlıyorum, ne dese beğenirsiniz "açııımıyo mu, ............... mu? ( açılmıyo mu yu net söyledi ama bozulmuş mu yu mugu mugu mu gibi geveledi yazamadım yani ? )
Her geçen gün yeni bişeyler ekliyor kelime haznesine... Pazar günü mesela sürekli "otuuğh,otuuğh" diye nereyi bulsa oturdu, zaten oturmayı pek bi sever oğlum annemden eve gelene kadar her dakika başı kaldırımlarda otura otura geliyoruz eve... ne bu otuğhma merakı anlamıyorum?

14:29

ARDA KONUŞUYOR : )


Ardam, canım oğlum, annesinin neşesi, mutluluğu, pamuk yanaklısı, böcüğü, kara gözlüsü, herşeyi iste kısaca.... Bir süredir mırıl mırıl sonuna mı,mi,mu,mü soru eklerini koyarak anlamsız cümleler kuruyordu ama artık yavaş yavaş kelimeler ve kısa iki kelimelik cümleler dökülüyor o yumoş dudaklarından. Benim de içimin yağları eriyor tabi. Bu ara tam bir anne , baba delisi oldu. Her dakika ağzında anneee, babaaa günde en az 500 kere söylüyordur yani. Tabiki hoşumuza gidiyor bizimde.
Söylediklerinden aklımda kalanlar:
Anneee bak
Bak ( herşeyi her yeri bak diyerek gösteriyor bu ara bak bak bak evde bak bak diye dolaşıp duruyor bakana kadar da uğraşıyor )
Anne ver
Herşeyin başına anne ekliyor illaki.
Anne döndü ( dönen her şeyi döndü döndü diye gösteriyor. )
Acı
Sinek
Aradın mı?
Aldın mı?
Gördün mü? v.s çoğu soru olan şeyler söylüyor.
Anladım ki bu çocuk çok soru soracak dili tam çözülünce...
Aradın mı? dediğinde bilinçli söyledi ve çok şaşırdım babasını aradım telefonla köydeyken Arda öksürüyor şurup al eczaneden diye. Kapattım telefonu yüzüme baka baka aradın mııı? demez mi? Bir de cevabını hı hı ya da evet diyene kadar aynı şeyi tekrarlıyor. Çok komik ya. Bundan sonra herhalde artık yavaş yavaş söker konuşmayı diye umuyorum.
Üzüm
Tettali -şeftali
Kısaca benim söylediğim çoğu şeyi tekrar edebiliyor artık bazen de beni şaşırtacak derecede anlamlı şeyler söylüyor.
Bir keresinde de su tabancası ile oynuyorduk bana dan dan yapıyordu ben de anneyi öldürdün dedim, arkadan hemen Anne ödüdü dedi çok gülmüştük.
Daha neler göreceğiz bakalım...

14:02

DÖNDÜK BİZ!


Döndük uzun yollu gezimizden, ama ben yorgunum biraz tekrar işe başlamakta zor geldi. O temiz havadan İstanbul'un bu güzelim havasına geçişte zor oldu, ne derseniz deyin işte ancak bu günü buldu elimi kolumu kaldırıp yazmam. Arda beyimiz bol bol yukarda görmüş olduğunuz dalında salatalıklardan hüpletti durdu. Hormonsuz ve taptaze. Tabi bunlardan başka dalınan bir sürü şey hüpletti ama benim resmini çektiğim sadece bu güzellik. Yukardaki ateşte akşam soğukta hep beraber toplanıp ateşin etrafında yaptığımız sohbetlerin en güzel simgesi. O soğuk akşamlarda öyle güzel ısıttı ki içimizi, her ne kadar ateşe dönük olan tarafımız sıcak diğer tarafımız buz kesse de, içini ısıtıyor insanın dışından çok.... Bol bol gece sohbetleri yaptık tepemizde tertemiz gökyüzü ve bol ama burada görülemeyecek kadar fazla sayıda yıldızla.....
İşte bu da köyün vazgeçilmezlerinden patates. Ama oraya özgü bir lezzette ve birazdan ateş korlaştığında közlenmeyi bekliyor. Közde patates ayrı bir lezzet ya ama orada ben önceden sevmezdim ama bu lezzeti tadınca hayran kalmamak elde değil.
Bu balıklarda Sivas dağlarının arasından akan uzunca bir gölden tuttuğumuz balıklar. Akıntı yönüne bir ağ koyduk ve yollarını keserek kaçan balıkları olta falan olmadan çıplak elle tuttuk. 20-25 tane vardı akşam saydıkta : ,)))
Yine dağ gezilerimizden birinde odunlarla ateş yakıp demlediğimiz çayımız. Bu lezzette farklı oluyor bambaşka. Dağ suyuyla tertemiz...
Arda beyimiz toplanıp yayılan nohutları kabuklarından ayırıyor.
İşte bu da gezintilerimizden dağ manzaraları. Ah bi de şu makinemin tarihini ayarlamayı akıl edebilsem. Sürekli pil değiştirince böyle oluyor işte.

Yine köydeki evin yanından bir manzara...
Arda beyimiz yine muzurluk peşinde. Bir tane odun bulmuş sabah senfonisini gerçekleştiriyor, ters çevirdikleri küçük kazan ile...
Sobayı dürtüklüyor odun ile, çok ilgisini çekti bu kuzineler nedense... Her dakika eli kurum içinde simsiyah gezdi yani...




Bu da dağlarda yetişen dağ çileği dedikleri böğürtlene benzeyen ama böğürtlen olmayan bir meyve diyelim. Tadı böğürtlene benziyor. Çok güzel bir lezzeti var.

Bu ve diğer aşağıdaki resimler ise denk geldiğimiz köy düğününden manzaralar...



Son olarakta akrabalarımızdan birinin çok şirin köy evi, istermiydim acaba böyle bir evde ve orada yaşamayı... Köy evi dediysek bu evin içi de İstanbul dakileri aratmayacak derece de güzel yani... Bir de etrafındaki manzaraya bakarsak kim istemez ki burada yaşamayı...
Bu arada Arda azı dişlerle meşgul bu ara çok zor günler geçiriyoruz yine beraber... Bir an önce çıkması dileklerimle...